Bir trafik kazası yaşanması durumunda araç servislere götürülür ve gerekli tamir işlemleri
ve onarımdan sonra araçtaki bütün
sorunlar giderilmiş olur. Ancak bu durum
da araç artık ikinci el araç sınıfına inmiş olur. Bu durumda da piyasa değeri
kaza öncesine göre düşmüş olur. Hem aracın sahibi hem de piyasa artık o araca
önceki değerini veremez. İkinci el araç satışlarında herkesin ilk baktığı şey
aracın bir kaza geçirmiş olup olmadığıdır. Özellikle aracın tavanında boya
yapılmış olması hemen aracın takla attığı düşüncesini akla getirir ve araç
satımında caydırıcı bir durumdur.
Araç sahibinin yaptırmış olduğu kasko sigorta
koşulları içinde bütün onarım işlemlerinin masrafı sigorta şirketi tarafından
karşılanacaktır. Fakat aracın bu kaza nedeniyle uğradığı değer kaybını da sigorta
şirketi karşılayıp karşılaması soru işareti yaratmaktadır.
Genel anlamda kasko sigortası poliçeleri,
araçlarda kaza geçirme ve onarım yüzünden ortaya çıkan değer kayıplarını genel
olarak teminat altına almaz. Bu gerekçe ile sigorta şirketinden tazminat
istenmesi mümkün değildir.
Ancak bazı sigorta şirketleri kasko sigortası
yapılırken ek teminat olarak değer kaybı güvencesini de vermiş olabilir. Bu
durumda sigorta şirketi bu kaybı da karşılayacaktır.
Ama böyle bir teminat alınmamışsa o zaman
araç sahibinin araç değer kayıplarının karşılanabilmesi için kazaya neden olan
ve kusurlu bulunan karşı tarafa başvurması gerekiyor. Yani değer tesbiti
yapılması ve tazminat davası açılması gerekiyor.
Bunun için de değer kaybının tesbitine
yönelik olarak araç değer kaybı davası açması gerekiyor. Bu maddeye göre araca
zarar veren kişi bir kusuru olmadığını isbat etmek zorundadır. Eğer ispat
edemiyorsa araçta meydana gelen zarar kaybını haksız fiil hükümleri kapsamında ödemekle
yükümlü olacaktır.
Araç değer kaybı davası, kaza olayının
öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl içinde açılması gerekir. Ancak kazanın
olduğu tarihten itibaren on yıl içinde araç değer kaybı davası açılmamışsa
zamanaşımına uğrar. Artık yapacak birşey yoktur. Ancak kazanın oluş şekline
göre ceza kanunları daha uzun bir zamanaşımı öngörüyorsa bu durumda bu süreye
uyulur. Yargıtay’ın da çeşitli davalarda verdiği kararlar hep bu yönde
olmuştur.
Mahkemelerin bu yönde karar verebilmesi için
öncelikle bilirkişi incelemesi yapılmakta olup, Araçlarda kaza sonrası değer
düşüklüğü, araçtaki hasarın büyüklüğü, dolayısıyla yapılan onarımın büyüklüğü
ve tamirat sırasındaki işçilik kalitesi ile doğru orantılı olarak değişir.
Değer tespit ve tazminat davası açılabilmesi
için ilk koşul, karşı tarafın kazada kusurlu olması gerekiyor. İkinci koşul ise
araçta onarım yapılan kısımların ve parçaların, kaza öncesi sağlam ve orijinal
olması gerekiyor. Bu önemli bir konu.
Örneğin kaza öncesi şasi zaten bir onarım
görmüşse, bu durum aracın daha önce de kaza geçirdiğini gösterir. Ya da kazada
göçen çamurluklar daha önce çekiçlenmiş, macun çekilmiş ve boya görmüşse bu
durum da aracın daha önce bir darbe aldığının göstergesidir. Bu durumlarda araç
daha önce zaten değer kaybına uğramış olduğundan bu kazada yeni bir değer kaybı
söz konusu olamaz. Bu arada farlar, silecekler, camlar, stoplar, tamponlar ve
jantlar gibi onarım gerektirmeyen, sadece yenisi alınıp takılan parçalar için
değer kaybı uygulanmaz.
Bu koşullar bulunuyorsa yapılacak ilk iş önce
değer tesbiti yaptırmaktır. Mahkeme önce bilirkişi atayacak, bilirkişi ise
hasarın ve onarımın boyutlarına bakarak araçtaki değer kaybını gösteren bir
rapor verecektir. Arkasından da araçta bu duruma neden olan aleyhine tazminat
davası açılacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder