11 Mart 2018 Pazar

Yargıtay’a Göre Boşanma Sebepleri

Yargıtaya göre boşanma sebepleri nelerdir? İşte bu yazımda bunlara ayrıntılı değineceğim. Yargıtay’ın boşanma sebepleri olarak saydığı konulara ana başlıklar halinde değineceğim.

İddiaların İspatlanması

Yargıtay kararları doğrultusunda öncelikle iddia tek başına boşanma nedeni sayılamayacaktır. İddia edilen boşanma sebeplerinin ispatlanması gerekmektedir. Yargıtayın ispat hukuku çerçevesinde açılan davanın ispatlanamaması durumunda davanın red edilmesi gerektiği yönünde birçok kararı bulunmaktadır. Medeni Kanun Madde 6 uyarınca herkes “iddiasını ispatla” yükümlüdür kuralı gereğince davasını ispat edemeyen eşin boşanma davası red edilecektir.

Ağız ve Vücut Kokusu

Sizlere ilginç gelebilir ama “ağız ve vücut kokusu” da boşanma sebebi olarak Yargıtay kararlarında geçmektedir. Bunun için tespit edilmesi gereken husus tedavi imkanı olup olmadığı eğer tedavi imkanı varsa eşin tedaviden kaçınıp kaçınmadığıdır. Eşin ağız veya vücudu kokuyorsa bu tek başına boşanma nedeni değildir. Bu kokuların tedavi imkânı olmamalı veya eş tedaviye yanaşmamalı bu sebeplerle de evlilik çekilmez hale gelmelidir. Evliliğin çekilmez hale gelmesinden kasıt ise taraflardan evliliği devam ettirmesinin beklenemeyecek olmasıdır. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2005/2-208 E ve 2005/262 K sayılı 13.04.2005 tarihli kararı emsal mahiyetindedir.

Aile Sırlarını Açıklamak

Yargıtay Kararlarında boşanma sebebi olarak değerlendirilen bir diğer kavram “Aile Sırlarını İfşa Etmek” yani “Aile Sırlarını Açıklamak”tır. Aile kurumunun yapısı gereği birçok konu evliliğe özeldir. Bu konuları eşlerden başka herhangi birine açıklamak aile kurumunun yapısına uygun düşmemektedir. Bu gizlilik ise evlilik kurumuna saygıdan dolayıdır. Aile içerisinde çeşitli tartışmalar, konuşmalar veya olaylar yaşanabilir. Bu olayın aile içinde kalması ana kuraldır. Bu sebeple Yargıtay ailenin sırlarını açıklamayı boşanma nedeni olarak değerlendirmektedir.

Altını ıslatmak

Yargıtaya göre bir diğer boşanma sebebi de “altını ıslatmak“tır. Alt ıslatma bir rahatsızlık olduğu için ağız ve vücut kokusu bölümünde anlattığımız tedavi ile ilgili hususlar değerlendirilerek bu konuda karar verilir. Eğer bu hastalığın düzelme imkanı yoksa veya eş tedaviye yanaşmıyorsa evliliğin devamı taraflardan biri için çekilmez hale geldiğinden boşanma kararı verilebilecektir.

Tehdit ve Hakaret

Yargıtay Kararların sıkça değinilen bir boşanma sebebidir. Burada önemli olan tehdit ve hakaretin boyutu değildir. Tehdit veya hakaretin gerçek olarak söylenip söylenmediğidir.  Yargıtay kararlarında “Tehdit” veya “Hakaret” olarak değerlendirilen birçok ifade vardır. Bunlara örnek vermek gerekirse;
  • Aleni olarak öldürmekle tehdit  (birilerinin duyacağı şekilde seni öldüreceğim demesi),

  • Aleni olarak aşağılamak, (Çok Çirkinsin, Seninle evleneceğime bekar kalsaydım gibi)

  • SMS yada E-posta yoluyla hakaret ve tehdit etmek,

  • Eşine küfür etmek,

  • Evden gitmesini ve onu istemediğini söylemek, (Eşine kişiliksiz kişiliği gelişmemiş, seni ailenin yanına göndereceğim adam olacaksın gibi sözler sarf etmesi)

  • Eşine insanların önünde küçük düşürücü laflar söylemek (Beceriksiz, hiçbir işe yaramıyorsun, erkek değilsin gibi)

  • Eşini birilerine satacağını söylemek

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Fakat burada anlaşılması gereken husus hakaret ve tehditin Yargıtay tarafından boşanma sebebi sayılacağıdır. Önemli olan ise söylenen sözlerin eleştiri mahiyetinde değil hakaret veya tehdit boyutunda olmasıdır. “Karşılıklı Hakarette” boşanma sebebi sayılacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2012/2-1159 E ve 2013/471 K sayılı 10.04.2013 tarihli kararı bu konuda emsal olarak kullanılabilir.

Borçlanma

Yargıtay Kararlarında boşanma sebebi olarak bir başka hususta “borçlanma”dır. Eşlerden biri borcunu ödememeyi alışkanlık haline getirmiş ise, ödeyemeyeceği şekilde borçlanarak icra takibi başlatılmış veya bu icra takibi yüzünden eve haciz gelmiş ise bu nedenlerle boşanma kararı verilebilir. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2012/14896 E ve 2013/1651 K sayılı 24.01.2013 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir.

Kıskançlık

Yargıtay kararlarında geçen bir diğer boşanma sebebi de “aşırı kıskançlık”tır. Aşırı derecede kıskançlık göstermek bu nedenle geçerli bir boşanma nedeni olarak değerlendirilecektir. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2005/13779 E ve 2005/17993 K sayılı 03.10.2005 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir.

Kumar

Yargıtay kararlarında sıkça karşılaştığımız boşanma sebeplerinden biri de “Kumar Oynamak”tır. Burada kumar oynamanın süreklilik arz etmesi gerekmektedir. Ayrıca kumar oynamaktan kaynaklı olarak aileye karşı bakım görevlerinin yerine getirilip getirmemeye de bakılacaktır. Yargıtay kumar kavramını oldukça geniş tutmuştur. Ailenin ekonomisini tehlikeye sokmayacak bile olsa sürekli kumar oynamayı da boşanma sebebi olarak gördüğü davalar vardır. Son zamanlarda spor müsabakaları için yapılan bahislerde kumar kapsamında değerlendirilecektir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2009/9011 E ve 2010/12939 K sayılı 29.06.2010 tarihli kararında “Sürekli At Yarışı Oynamayı”da boşanma da ağır kusur olarak görmüştür.
Yargıtay kararlarında sıkça rastladığımız ailenin ekonomik durumunu tehlikeye düşürecek şekilde kumar oynanması geçerli bir boşanma sebebidir. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2004/2001 E ve 2004/3479 K sayılı 18.03.2004 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir. Hukuk Genel Kurulunun önceki kanun döneminden beri gelen 200/2-1151 E ve 200/1177 K sayılı 27.09.2000 tarihli kararı da tüm bu konular için emsal teşkil edecek niteliktedir.

Bağımsız Konut Sağlamamak

Yargıtay kararlarında en sık rastladığımız boşanma nedenlerinden biri de kocanın eşine “bağımsız konut” sağlamamasıdır. Eğer kadının eşinin ailesinden farklı bir yerde oturma isteği varsa koca muhakkak bağımsız bir konut edinmek zorundadır. Bu davranışı yerine getirmeyen koca boşanma davasında kusurlu görülecektir. Bu konuda Hukuk Genel Kurulunun 2012/2-1159 E ve 2013/471 K sayılı 10.04.2013 tarihli kararı emsal teşkil edecek niteliktedir.

Bakire Olmamak

Bakire olmamak” Yargıtay kararlarında direk boşanma nedeni olarak görülmemiştir. Fakat Yargıtay evlilik öncesinde bekâretini kaybetmiş bir kadının bunu evleneceği kişiye söylemesi gerektiğini, kocanın bunu evlenme sonrasında öğrenmesinin güven sarsıcı bir hareket olması dolayısıyla kadının kusurlu olduğu çeşitli yargı kararlarında belirtilmektedir.

Başkasını Sevmek

Yargıtay evlilik birliği içerisinde eş haricinde başka birinin sevilmesini geçerli bir boşanma sebebi saymıştır. Yargıtay bir dosyada başka biri kadına sevgili olarak özlem duygusunu dile getiren kocayı ağır kusurlu olarak görüştür. Aynı şekilde “başkasını sevdiğini söylemek” gerçekten sevmese bile geçerli boşanma sebebi olacaktır. Başka biri ile yaşamak da açık bir boşanma nedeni ve aynı zamanda ağır kusurdur. Yine Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere eşini sevmediğini söylemekte geçerli bir boşanma sebebidir. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2012/22740 E ve 2013/8550 K sayılı 28.03.2013 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir.

Beddua Etmek

Yargıtay evlilikte “Beddua Etmeyi” hakaret ile benzer mahiyette görmekte ve boşanma sebebi olarak değerlendirmektedir. . Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2004/15942 E ve 2005/2081 K sayılı 15.02.2005 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir.

Karşılıklı Kusur

Yargıtay boşanma davasında eşlerin “karşılıklı olarak kusurlu” olması halinde boşanmaya karar verilmesi gerekir demektedir. Bu konuda emsal mahiyetinde birçok karar bulunmaktadır.

Cumhuriyete Karşı Faaliyet

Yargıtay’ın verdiği dikkat çekici bir kararda “Cumhuriyete karşı faaliyette bulunmak” eylemini boşanmada asli kusur sayması ve bunu boşanma nedeni olarak görmesidir.

Çalışmaya İzin Vermemek

Eşinin çalışmasına izin vermeyerek” boşanmaya neden olan koca Yargıtay kararları doğrultusunda tam kusurlu sayılmaktadır. Kadının mesleğini icra etmesine kocası dâhil hiç kimse engel olamaz. Çalışmaya engel olan, eşinin çalışmasına rıza göstermeyen veya bunun sorun yaparak tartışma çıkaran eş tam kusurlu olacak ve boşanma sırf bu sebeple bile gerçekleşebilecektir.

Cimri Olmak

Yine Yargıtay kararlarında geçen ilginç bir boşanma nedeni de “cimri olmak”tır. Yargıtay 2. Hukuk dairesi verdiği bir kararda eşin aşırı cimriliğinin hayatı çekilmez hale getirmesini boşanma sebebi olarak görmüştür.

Cinsel İlişki

Yargıtay kararlarında çok fazla yer bulan bir boşanma sebebi de “Cinsel İlişki” kavramıdır. Bu kavram aldatma başlığındaki eş haricinde bir başkası ile cinsel ilişkiyi değil eş ile yaşanan yada yaşanamayan cinsel ilişkiyi kapsamaktadır.  Yerleşik yargı içtihatlarında evlilikten sonra uzun süre cinsel ilişki kurulamaması geçerli bir boşanma nedenidir. Ayrıca cinsel münasebet yaşansa bile bu süreden sonra uzun bir süre eşlerden herhangi biri cinsel ilişkiye yanaşmıyorsa bu da haklı nedenle boşanma sebebi olacaktır. Yargıtayın uzun süreden kastı bu tür durumlarda 3 ay civarında olmaktadır. Farklı Yargıtay kararlarında belirtilen yakın kavramları sıralayacak olursak; cinsel ilişki kuramamak, cinsel ilişkinden uzun süre kaçınmak, cinsel uyumun olmaması sebebiyle doyumun sağlanamaması, uzun süre olmasa bile sıklıkla cinsel ilişkiden kaçınmak, eş ile aynı yatakta yatmamak Yargıtay kararlarında bu konuda geçen belli başlı boşanma nedenleridir. Bu konuda Hukuk Genel Kurulunun 2010/2-674 E ve 2010/650 K sayılı 15.12.2010 tarihli kararı emsal olarak gösterilebilir.

Çalışmamak

Yargıtay kararlarında belirtilen bir diğer haklı boşanma nedeni de “çalışmamak”tır. Erkek çalışıp eş ve çocuklarına bakmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyen koca kusurlu sayılacaktır. Gerektiği gibi çalışmayan ve evlilik kurumunun kendisine yüklediği görevlerini usulünce yerine getirmeyen koca Yargıtay kararları doğrultusunda tam kusurludur. Bu konuda Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2003/4364 E ve 2003/5347 K sayılı 14.04.2003 tarihli kararı emsal teşkil edecektir.

Çift Cinsiyetli Olmak

Sizlere ilginç gelebilecek bir Yargıtay görüşü daha. Yargıtay yapılan bir temyiz incelemesinde “çift cinsiyetli” olduğu sebebiyle yapılan boşanma istemini haklı görmüştür.

Çocuklara Karşı Şiddet

Yargıtay kararlarında şiddetin her türlüsü ağır kusur ve boşanma sebebi sayılsa da farklı davalarda farklı şekillerde bu konu tezahür ettiği için “Çocuklara karşı şiddet” uygulanmasını ayrı başlık halinde açıklamanın faydalı olacağı kanısındayım. Yargıtay kararlarında çocuklarına karşı şiddet uygulayan, çocuğunu aç bırak, çocuğunu eve yada odaya kilitleyen, ebeveynlere ait uslandırma hakkını aşacak şekilde çocuklarını döven eşi, öz-üvey çocuk ayrımı yapmadan ağır kusurlu görmekte ve boşanma nedenini gerçekleşmiş saymaktadır.

Dedikodu

Türk ailelerinde sık sık karşılaşılan bir durum olsa da Yargıtay “Dedikodu” çıkarmayı boşanma sebebi saymıştır. Dedikoduya Yargıtay’ın bakış açısı ise gerçek olmayan bir olayın dillendirilmesi ve insanlarda bu olayın gerçek hissinin yaratılmasıdır. Dedikodu çıkarmak anlamında için bu inanç yeterli sayılmaktadır.

Eşin Ailesi İle İlişkiler

Yargıtay boşanma kararlarında eşlerin birbirlerine davranışları kadar ailelerine de davranışlarına önem vermektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir kararında eşini ailesi ile görüştürmeyen kocayı ağır kusurlu saymıştır. Yine 2. Hukuk Dairesinin bir kararında eşinin ailesine hakaret eden kadını kusurlu bulmuştur. Eşlerin ailesine karşı şiddet uygulanması, ailesine karşı yapılması gereken bakım ve yardım görevlerinin eşlerden biri sebebi ile yapılamaması da Yargıtay kararlarında boşanma sebebi olarak sayılmıştır.

Evden Kovmak

Yargıtay’ın önem verdiği boşanma sebeplerinden biri de eşini “evden kovmak”tır.
Yargıtay eşin evden kovulmasını ağır kusur ve boşanma sebebi olarak görmektedir. Evden kovarken yapılan hakaretler ise Yargıtay kararlarında ayrıca bir kusur olarak sayılmaktadır. Fakat eşlerden biri diğer eşe ağır hakaretler etmiş diğer eş ise hakaret eden eşi evden kovmuşsa Yargıtay’a göre burada eşit kusur bulunmaktadır.

Eşe Karşı Şiddet

2013 senesinde bulunsakta maalesef ki ülkemiz “kadına karşı şiddet”in engellenmesi konusunda hala doğru düzgün yol alamamıştır. Bu konu için emniyet müdürlüğünde birimler kurulmuş olsa da Türk aile yapısı gereği erkek egemen toplumlarda çok sık görülen kadına şiddet olgusu hala varlığını devam ettirmektedir. Şiddetin her türlüsüne karşı olmamız gerekirken maalesef bir çok kez televizyonlar da, yazılı ve görsel basında bu tür olaylara tanık oluyoruz. Sokak ortasında öldürülen kadınlar, bıçaklananlar gün geçtikçe azalması gerekirken artıyor. Yargıtay’ın bu konuda tutumu ise oldukça net. Yargıtay eşe karşı uygulanan her tür şiddet eylemini ağır kusur ve boşanma sebebi sayıyor. Örnek vermek gerekirse; eşe tokat atmak, eşini darp etmek, odaya kilitlemek, eve kilitlemek, iterek yaralanmasına sebep olmak, ısırmak, elle yada bir silah vasıtasıyla yaralamak, eşe herhangi bir şey fırlatarak zarar vermek eylemleri bu kavram kapsamına girecektir.
Yargıtay bir kararında da eşinin dövülmesine sessiz kalan kocayı ağır kusurlu görmüştür. Bu sebeple eşe karşı şiddet uygulamanın yanında eşe uygulanan şiddeti engellememekte ağır kusur ve boşanma sebebidir.  Fakat kavga eşin ağır hakaretlerinden kaynaklanmışsa ve bu hakaretler karşısında verilen hasar ağır sayılmayacak mahiyette ise (annesine küfreden eşinin boğazını çizmesi gibi) Yargıtay bu durumları şiddet uygulayan eşin ağır kusuru olarak görmemektedir. Bu tür durumlarda Yargıtay’ın yerleşik görüşü eşleri karşılıklı olarak eşit kusurlu saymaktır. Fakat şiddet uygulayan eş için ağır kusur sayılmasa da bu tür durumlarda şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma nedeni olacaktır.
Bir sonraki yazımda Yargıtay’ın boşanma sebebi saydığı kavramları anlatmaya devam edeceğim.  Merak etmeniz için ise birkaç konu başlığını yazıyorum. Haftaya görüşmek dileğiyle yorumlarınızı bekliyorum.
Hastalığı İle İlgilenmemek
Yurtdışına Götürmemek
Eski Evlilikten Olan Çocukları İstememek
Sosyal Ortamlardan Soyutlama
Tarikat Toplantılarına Katılmak
Aşırı Alay Etmek
Güven Sarsıcı Davranışlar
Kocasının Tayin Olduğu Yere Gitmemek

6 Mart 2018 Salı

Sıfır otomobiliniz - aracınız arızalandığında haklarınız nelerdir?

Otomobilin arızalanması halinde tüketici sıfatına sahip araç sahibinin hakları nelerdir? Genellikle Satıcı bu gibi durumda tamir seçeneğini dayatabileceği gibi tüketici ücretsiz tamir seçeneğini cazip bularak daha doğrusu başka bir seçenek olmadığını hakkının olmadığını düşünerek tamir yoluna gitmektedir. Peki garanti kapsamında arıza çıkaran aracın sahibine tüketici olarak tanınan hakları nelerdir?

 28.05.2014 tarihinden bu yana yürürlükte olan Yasanın amacı ‘ ; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.’ olarak tarif edilmiştir.

 Ayıplı mal ‘ tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir. Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur.’ olarak tarif edilmiştir. Hatalı mal nedeniyle artık 6502 sayılı yasa değil genel hükümlere göre üreticinin sorumluluğuna gidilebilmektedir.

6502 sayılı yasanın 3/f maddesinde Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi’ olarak tanımlanmıştır. Tanıma göre ticari veya mesleki amacıyla aracını satın alıp kullanan şirket ve şahıslar bu yazıdaki haklara sahip değildir. Tüketici olmayanların araçlarındaki ayıpları varlığı halinde hukuki koruma 6098 sayılı yasanın 219 ve devamı maddelerine göre olacaktır.

Otomobilin ayıplı olması durumunda ‘Tüketicinin seçimlik hakları’ vardır. Bu 4 seçenek Türk Hukukunun AB hukuku ile uyumlaştırılması sürecinde mevzuatımıza girmiştir.

Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici;

a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme
b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,
c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme,

seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur. Ancak, bu Kanunun 58 inci maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik eki listede yer alan mallara ilişkin, tüketicinin ücretsiz onarım talebi, yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.

 Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.

Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.

Belli başlı araçlarda üretim hatalarından kaynaklanan şanzıman,elektrik,motor arızaları kronik olarak vardır. Bu gibi hallerde otomotiv şirketleri ihtarname çekildiğinde fayda maliyet analizi yaparak rasyonel karar vermekte araç bedelini iade etmektedir.

Hukuki sürecin başlatılması araçtaki ayıbın arızanın servise ihbarından başlayarak ihtarname çekilmesi ve dava açılması öncesinde delil tespiti, delillendirme gibi aşamalarda uzman avukat desteği almanızda yarar vardır. Aracınızdaki arızanın tespitine yönelik olarak servis iş emirleri, tamir formları gibi evrakın bir örneğini servisten mutlaka alınız. Bu gibi belgelere araçtaki arıza şikayetinizin ne olduğunu açık, anlaşılır olarak dikte ettirerek yazdırınız. Her bir servis işlemine dair ayrı ayrı belge alınız.

18 Aralık 2017 Pazartesi

Arsa Payının Düzeltilmesi Davası ve Unsurları

Binada bulunan maliklerden biri, arsa payının hatalı belirlendiğini düşünerek; arsa payının düzeltilmesini isteyebilir. Arsa payı düzeltilmesi talebinin hukuki dayanağı 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun (634 sayılı KMK) 3’üncü ve de 44’üncü maddesidir. Esas olarak arsa payı değiştirilmesi (ya da düzeltilmesi) 3’üncü madde çerçevesinde yapılmaktadır. Söz konusu madde; “(1) Kat mülkiyeti, arsa payı ve ana gayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyettir. (2) Kat mülkiyeti ve kat irtifakı, bu mülkiyete konu olan ana gayrimenkulün bağımsız bölümlerinden her birinin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleri ile oranlı olarak projesinde tahsis edilen arsa payının ortak mülkiyet esaslarına göre açıkça gösterilmesi suretiyle kurulur. Arsa paylarının bağımsız bölümlerin payları ile oranlı olarak tahsis edilmediği hallerde, her kat maliki veya kat irtifakı sahibi, arsa paylarının yeniden düzenlenmesi için mahkemeye başvurabilir. Bağımsız bölümlerden her birine bu fıkra uyarınca tahsis edilen arsa payı, o bölümlerin değerinde sonradan meydana gelen çoğalma veya azalma sebebiyle değiştirilemez. 44 üncü madde hükmü saklıdır. (3) Kat irtifakı arsa payına bağlı bir irtifak çeşidi olup, yapının tamamı için düzenlenecek yapı kullanma izin belgesine dayalı olarak, bu Kanunda gösterilen şartlar uyarınca kat mülkiyetine resen çevrilir. Bu işlem, arsa malikinin veya kat irtifakına sahip ortak maliklerden birinin istemi ile dahi gerçekleştirilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

 3’üncü maddenin metninde adı geçen 44’üncü madde ise aynı maddede yer alan kuralın istisnasıdır. 44’üncü madde ise şu şekilde düzenlenmiştir; “(1) Ana gayrimenkulün üstüne kat ilavesi veya mevcut çekme kat yerine tam kat yapılması veya zemin veya bodrum katlarında veya arsanın boş kısmında 24 üncü maddenin ikinci fıkrasında yazılı yerlerin sonradan yapımı veya ilavesi için: a) Kat malikleri kurulunun buna oybirliğiyle karar vermesi; b) Ana gayrimenkulün bu inşaattan sonra alacağı duruma göre, yapılan yeni ilaveler de dahil olmak üzere bütün bağımsız bölümlerine tahsis olunacak arsa paylarının, usulüne göre yeniden ve oybirliğiyle tespit edilmesi; c) İlave edilecek yeni bağımsız bölüme tahsis edilen arsa payı üzerinde, tapu memuru huzurunda yapılacak resmi senetle, 14’üncü maddeye göre kat irtifakı kurularak bunun, ana gayrimenkulün bütün bağımsız bölümlerinin kat mülkiyeti kütüğündeki irtifaklar hanesine tescil edilmesi ve ana gayrimenkulün kapanan eski kütük sayfasıyla 13’üncü madde hükmüne göre bağlantı sağlanması; şarttır. (2) Bu nitelikteki ilave ve genişletmelere muvafakat etmekle beraber kendisi katılmak istemeyen kat maliklerinin arsa paylarından, bu ilaveler sebebiyle azalan kısmın, ilaveyi yaptıranların bağımsız bölümlerine tahsisini kabul ettikleri, resmi senette belirtilir. (3) Bu takdirde, yeni bağımsız bölümün yapılmasına katılmayan kat maliklerinin arsa paylarından yeni tahsis sebebiyle azalan kısmın bedeli kendilerine ödenmek şartıyla, yeni yapılan bağımsız bölüm, kat irtifakı kurulmasına dair olan eski resmi senet gereğince kat mülkiyetine çevrilerek onu yaptıranın mülkü veya yaptıranların ortak mülkü olur ve kat mülkiyeti kütüğünün ayrı bir sayfasına yeni malik veya malikler adına tescil edilir.”



Bu makalede ilk olarak arsa payı kavramı açıklanacak ve arsa payının belirlenmesi üzerinde durulacaktır. Daha sonra, arsa payı düzeltilmesi davası (44’üncü madde istisnası ile beraber), söz konusu davanın kabul edilebilme şartı incelenecektir.



Arsa Payı Kavramı

634 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin d bendi uyarınca bir arsanın, bağımsız bölümlere tahsis edilen ortak mülkiyet paylarına “arsa payı” denilmektedir. Arsa payı ancak bağımsız bölümler için mümkün olabilir. Ortak alanlar için arsa payı tesisi mümkün değildir.[1]



Arsa payı, Kat Mülkiyeti Kanununun düzenlemesi açısından kat mülkiyeti ve kat irtifakının ayrılmaz bir unsurudur. Bunu da 634 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinde kat irtifakının arsa payına bağlı bir irtifak olduğunu belirtmesinden ve aynı Kanunun 5’inci maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan “(2) Ana gayrimenkulde, kat mülkiyetine bağlanmamış veya kat irtifakı kurulmamış arsa payı bırakılamaz, (3) Kat mülkiyetini kayıtlayan haklar, kendiliğinden arsa payını da kayıtlar. (4) Anagayrimenkulde kat mülkiyetinin kurulmasından önce o gayrimenkulün kütükteki sayfasına tescil veya şerh edilmiş olan haklar kat mülkiyetini de, kaide olarak arsa payı oranında, kendiliğinden kayıtlar” şeklinde düzenlemeden anlamak mümkündür.  Aksi bir görüş olarak Tekinay’a göre ise arsa payı kavramı isabetli değildir. Zira paylara ayrılan “arsa” olmayıp “mülkiyet”tir.



Arsa Payı Belirlenmesi

Arsa payının belirlenmesiyle birlikte bir apartmanda oluşan daire veya işyerleri şeklindeki bağımsız bölümler üzerindeki mülkiyet hakkı da belirlenmiş olacaktır ve buna bağlı olarak da kat mülkiyetinden doğan hakları da arsa payı oranında bağımsız bölüm sahibi kullanacaktır. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6’ıncı maddesinin birinci fıkrasında yapının yeniden değerlendirilmesine bağımsız bölüm sahipleri sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az 2/3 çoğunluğu ile karar verebilecekleri belirtilmiştir. Dolayısıyla kişilerin yapı ile ilgili gerek 634 sayılı Kanun gerekse 6306 sayılı Kanun kapsamında sahip oldukları hak ve yükümlülükleri kullanmaları arsa payları ile orantılıdır. Bu nedenle arsa payının doğru belirlenmesi önemlidir.[2] Arsa payı özgülenmesinin önemi 634 sayılı Kanunun çeşitli maddelerinden de anlaşılabilir.



634 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında kat mülkiyeti, arsa payı ve ana gayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet olarak tanımlanmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca ise, kat mülkiyeti ve kat irtifakının, bu mülkiyete konu olan ana gayrimenkulün bağımsız bölümlerinden her birinin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleri ile orantılı olarak projesinde tahsis edilen arsa payının ortak mülkiyet esaslarına göre açıkça gösterilmesi suretiyle kurulacağı belirtilmiştir. Böylece arsa payının belirlenmesinde iki temel esas kabul edilmiştir. Birincisi arsa paylarının bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre belirlenmesi, ikincisi arsa paylarının projede gösterilmesi zorunluluğu.



634 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası, 5711 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun (5711 sayılı Kanun) ile değişikliğe uğramıştır.[3] Söz konusu değişiklikten önce, kat mülkiyetine konu olacak ana yapının bağımsız bölümlerine kat irtifakının kurulduğu tarihteki, doğrudan doğruya kat mülkiyetine geçilmesi halinde ise, bu tarihteki değeri ile oranlı olarak arsa payı özgülenmesi öngörülmüştü.[4] 5711 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikten önce bağımsız bölümlerin arsa paylarının saptanmasında mülkiyet sahibi kişilerin kişisel beyanları yeterli görülmekteydi.[5] Ancak değişiklikten sonra arsa paylarının belirlenmesinde, ana taşınmazın onaylı (mimari) projesinin ve arsa paylarının bağımsız bölümlerin her birinin konumu ve yüzölçümüne göre hesaplanan değerinin esas alınması esası getirilmiştir.[6] Bu sebeple arsa payının, bağımsız bölümün konum ve büyüklüğe göre objektif bir şekilde tespit edilmesi gereği ortaya çıkmıştır.[7] Arsa payı binanın mimari proje müellifi mimar tarafından belirlenecektir. Kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulması aşamasında, arsa payları bu tarihler itibariyle proje müellifi mimar tarafından hesaplanacaktır. Söz konusu değişiklik ile ve arsa payı hesaplamasının konusunda uzman olan mimar tarafından yapılmasının amacı arsa paylarının bağımsız bölümlerin değerleriyle orantısız bir biçimde saptamalarına engel olmaktır.[8] Bu durum 634 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinde değişiklik yapan 5711 sayılı Kanunun gerekçesinde de “bağımsız bölümlerin arsa paylarının tespiti, mülkiyet sahiplerinin kişisel beyanlarına bağlı olarak değil, proje müellifi uzmanlaşmış mimar veya mühendislerin teknik bilgilerine göre ve bağımsız bölümlerin konumu ile büyüklükleri esas alınarak hesaplanan değerleriyle oranlı olarak, projesinde tahsis edilen arsa paylarının açıkça gösterilmesi suretiyle, arsa paylarına dayalı hak kayıplarının önlenmesi…” düzenlemesi ile açıkça görülmektedir.



634 sayılı kanunun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde “Bağımsız bölümlerden her birine bu fıkra uyarınca tahsis edilen arsa payı, o bölümlerin değerinde sonradan meydana gelen çoğalma veya azalma sebebiyle değiştirilemez.” denmektedir. Yani yapı projesinin ilk haline sadık kalarak ve o tarihteki değerlere bağlı olarak arsa paylarının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ancak bu uygulama, pratikte bazı sorunlara da yol açmaktadır. Nitekim Erkan Alpöğünç’ün yazısında belirttiği gibi[9] tatbikatta proje müellifinin teknik bilgisine göre objektif olarak arsa payını hesaplaması gerekirken, ender de olsa ticari endişelerle (özellikle proje müellifinin aynı zamanda müteahhit olduğu hallerde) arsa payını objektiflikten uzak bir şekilde tespit etmesi halinde, arsa payının düzeltilmesi sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorun özelikle Kentsel Dönüşüm nedeniyle binaların dönüştürülmesinde arsa payı oranına dayalı 2/3 çoğunlukla karar alma nisabı kuralı sebebiyle oldukça önem kazanmıştır.



Arsa Payı Düzeltilmesi Davası ve Unsurları

Bağımsız bölümlere ayrılan paylarla bağımsız bölümler arasında yasanın aradığı denklik kat mülkiyeti kurulurken gereği gibi gözetilmemiş olabileceği gibi, sonradan ilave edilen veya genişletilen katlar dolayısıyla de pay oranlarının yeniden tespiti gerekebilir. Bütün bu hallerde “denkleştirme” veya “arsa paylarının düzeltilmesi” davaları açılacaktır.[10]



Mimari projesine göre ortak yer olması gereken bir yere her nasılsa pay ayrılmış ve tapuda paydaşlardan biri adına bağımsız bölüm olarak kaydedilmiş olduğu takdirde de iptal davası açılabilecektir.



Arsa payı düzeltmesi davası bir tespit davasıdır. Dolayısıyla bu davada bir hakkın (arsa payının oranı) varlığının tespiti talep edilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus davanın açılması için korunmaya değer bir güncel yararın bulunması gerektiğidir.



Binanın yıkılması ya da tamamen harap olması durumunda kat mülkiyeti veya kat irtifakının sona ereceği, 634 sayılı Kat Mülkiyet Kanunu’nun “Anayapının Harap Olması” başlıklı 47/1. maddesindeki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. İlgili madde metni aşağıdadır;



“II – Anayapının harap olması:



Madde 47/1 :Anayapının tümü harap olmuşsa, anagayrimenkul üzerindeki kat mülkiyeti kendiliğinden sona erer.”



Anayapının yıkılması veya tamamen harap olması sonucu kat irtifakı ve kat mülkiyetinin sona ermesi halinde bu anayapı üzerindeki mülkiyet haklarının ve yapılacak tasarrufların hangi hükümlere tabi olacağı da aynı kanunun “Bildirme Ödevi ve Kaydın Silinmesi” başlıklı 48/2. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdadır;



“Madde 48/2: Kat mülkiyeti sona erince, kat mülkiyeti kütüğündeki sayfalar kapatılarak gayrimenkulün kaydı anayapıdan sağlam kalan kısımlar gösterilmek ve kat mülkiyeti kütüğü kurulmadan önceki genel kütük kaydiyle bağlantı sağlanmak suretiyle, arsa payları oranında ortak mülkiyet esaslarına göre, genel kütüğe tescil edilir. Bu halde sigorta bedelleriyle enkaz üzerinde de ortak mülkiyet hükümleri yürür.”



Bağımsız bölüm maliklerinin, kat irtifakının ya da kat mülkiyetinin bulunduğu zamanda sahip oldukları arsa payları, anayapının yıkımından ya da tamamen harap olmasından sonra da son derece önemlidir.



KMK md. 48/2 uyarınca mevcut arsada artık “paylı mülkiyet” esaslarının uygulanacağı düzenlenmiştir. Yargıtay’ın bu doğrultuda vermiş olduğu kararlar mevcuttur. Örneğin Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 03.05.2004 tarih ve 2890 E., 3399 K. sayılı kararında “47. maddenin açık hükmü karşısında ana yapının tamamının harap olması durumunda kat mülkiyetinin kendiliğinden kalkacağı, tapuda işlemlerin tamamlanmamasının kat mülkiyetinin devam edeceği anlamına gelmeyeceği, arsa payları oranında mülkiyetin paylı mülkiyet şeklinde malik olacakları…” şeklinde hüküm kurulmuştur. Paylı Mülkiyet, bir mal üzerindeki mülkiyet hakkının, paylı olarak birden çok kimseye ait olması halidir.[11]



Pay oranı, paydaşın, paylı malın yönetiminde söz sahibi olma durumunu (MK. m. 689), yükleneceği gider, vergi ve sair yükümlülüklerin oranını (MK. m. 688/2) tayin edeceği gibi, paylı mülkiyetin sona ermesinde veya satılmasında her bir paydaşın mal veya para olarak eline geçecek şeyi de belirleyecektir.[12]



Ayrıca 31.05.2012 gün ve 28309 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ve 15.12.2012 gün ve 28498 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, 02.07.2013 tarihli,28695 sayılı  Resmi Gazete ile değişik “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile 25.07.2014 tarihinde,29071 sayılı Resmi Gazete  ” ile getirilen yeni uygulamalar doğrultusunda bağımsız bölüm maliklerinin sahip oldukları arsa payı oranlarının gerçeğe uygun olarak tespit edilmesi, eskiye nazaran daha büyük öneme sahip hale gelmiştir.



6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği kapsamında, riskli yapı olarak tespit edilen ve bu Kanun kapsamında yıkımı gerçekleştirilen binalar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarındaki arazilerde oluşacak paylı mülkiyet birliğinde, uygulama işlemleri ve maliklerin taşınmaz üzerinde bulunacakları uygulama tasarruflarında Medeni Kanunun 692/1. maddesinde düzenlenen pay ve paydaş birliği yerine 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğindeki nisaplara göre karar verilebilmektedir.



Örneğin, Medeni Kanunun 691/2. maddesine göre olağan yönetim sınırlarını aşan ve paylı malın değerinin veya yarar sağlamaya elverişliliğinin korunması için gerekli bakım, onarım ve yapı işlerinde pay ve paydaş çoğunluğunun aranacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 692/1. maddesiyle ise paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılmasını, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlanmıştır.



Ancak 6306 sayılı Kanun’un 6/1. Maddesi ile Medeni Kanunun uyguladığı çoğunluk değerlerinden veya oybirliğinden farklı olarak şöyle bir düzenleme yapılmıştır: “…Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır…” Afet riski altındaki binalar ve arsalar açısından. 6306 sayılı Kanun, Medeni Kanun’a göre hem özel nitelikli bir Kanun olduğundan, hem de yürürlük tarihinin daha sonra olmasından dolayı bu tip bina ve taşınmazlarda uygulama 6306 sayılı Kanun’a göre yapılacaktır.



6306 sayılı Kanun’un yukarıda örnek olarak verilen 6/1. maddesinden de anlaşılacağı üzere 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği ile eski bağımsız bölüm maliklerinin sahip oldukları arsa paylarının oranı sahip oldukları mülkiyet hakkının özünü etkileyecek bir niteliğe sahip olmakta ve hatta sahip olunan mülkiyetin nev’inin değiştirebilmektedir. Bu nedenle arsa payının kendi dairesi veya işyeri açısından hatalı olarak belirlendiğini düşünen bağımsız bölüm sahiplerinin açacağı arsa payı düzeltme davaları önem kazanmaktadır. Açılacak arsa payı düzeltme davalarının temel unsurlarını da bu nedenle temel olarak belirlemekte fayda bulunmaktadır.



Davacı

634 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca arsa paylarının bağımsız bölümlerin payları ile orantılı olarak tahsis edilmediği hallerde, her kat maliki, kat irtifakı sahibi veya onların kanuni temsilcileri ve yasal mirasçıları, arsa paylarının yeniden düzenlenmesi için mahkemeye başvurabilir. Arsa paylarının düzenlenmesi talebi doğrudan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olduğundan, dava açma hakkı sadece kat maliklerine veya kat irtifakı sahiplerine tanınmıştır.[13] Bu sebeple ana taşınmazda sonradan kat maliki haline gelen kişilerin de arsa paylarının düzeltilmesi davası açma hakları mevcut olacaktır.



Davalı

Arsa payının düzeltilmesi davasında davalı, binada bulunan diğer tüm kat maliki veya kat irtifakı sahipleridir. Bu tür bir davada, davacı olmayan tüm kat maliklerinin ya da kat irtifakı sahiplerinin davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir.[14] Bir diğer anlatımla, dava sonucu arsa payının düzeltilmesine karar verilir ise, düzeltme sebebi ile sadece bir bağımsız bölümün değil, diğer bağımsız bölümlerin de arsa paylarının düzeltilmesi ve değişikliklerin tapuya tescil edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, davacı dışında kalan tüm kat malikleri veya kat irtifakı sahiplerinin davalı olarak gösterilmesi veya davada taraf olmaları gerekir.



Görevli ve Yetkili Mahkeme

634 sayılı Kanunun ek 1’inci maddesi, bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü uyuşmazlığın sulh mahkemelerinde çözümleneceğini hükme bağlamıştır. Bir diğer anlatımla, arsa payının düzeltilmesi talebi ile açılacak olan davada görevli mahkeme sulh mahkemeleri olacaktır. Yetkili mahkeme ise HMK’nun 12’nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca taşınmazın aynından kaynaklandığı için taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olacaktır.[15]



Kat Mülkiyeti Kanunu madde 33’e de göre bu Kanunun uygulamasından kaynaklanan tüm çekişmelerin Sulh Hukuk Mahkemesince çözümlenmesi gerekir ve bu kural emredici niteliktedir.[16]



Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süre

Arsa payı değişikliği veya düzeltilmesi talebi ile açılacak olan davalarda herhangi bir hak düşürücü süre söz konusu değildir. Bu davalar, ana yapının kat mülkiyeti veya kat irtifakı statüsünü koruduğu sürece açılabilecektir.[17]



Arsa Payı Düzeltilmesi Talebi

Arsa payı değişikliğinin yapılabilmesinin zorunlu şartı; arsa paylarının bağımsız bölümlerin değerlerinin kat irtifakı ya da kat mülkiyetinin kurulduğu tarihte, gerçek değerleri ile orantısız olarak belirlenmiş olmasıdır.[18]



634 Sayılı Kanunun 44’üncü Maddesi

634 sayılı Kanunun 44’üncü madde hükmü uyarınca ana gayrimenkulün üstüne kat ilavesi yapılması veya zemin veya bodrum katlarında veya arsanın boş kısmında 24’üncü maddenin ikinci fıkrasında yazılı yerlerin sonradan yapımı ve ilavesi mümkündür. Bunun için; (i) kat maliklerinin buna oybirliği ile karar vermesi, (ii) yapılan yeni ilaveler de dahil olmak üzere bütün bağımsız bölümlerine tahsis olunacak arsa paylarının usulüne göre yeniden ve oybirliği ile tespit edilmesi ve (iii) ilave edilecek yeni bağımsız bölüme tahsis edilen arsa payı üzerinde, tapu memuru huzurunda yapılacak resmi senetle 14’üncü maddeye göre kat irtifakı kurularak bunun ana gayrimenkulün bütün bağımsız bölümlerinin kat mülkiyeti kütüğündeki irtifaklar hanesine tescil edilmesi ve ana gayrimenkulün kapanan eski kütük sayfası ile 13’üncü madde hükmüne göre bağlantı sağlanmasının şart olduğu belirtilmiştir.



Söz konusu madde (634 sayılı Kanun 44’üncü madde) uyarınca, yeni yapılan veya ilave edilen yerler için arsa payı değişikliğinin yapılabilmesi için bir önceki paragrafta bahsedilen şartların gerçekleşmiş olması gerekir.



Sonuç

Zamanında inşa edilmiş olan binalarda yapım aşamasında hatalı olarak belirlenmiş olan arsa paylarında değişiklik yapılmasının mümkün olmasının dayanağı 634 sayılı Kanunun 3. ve 44. maddeleridir. Bunun dışında eğer kat mülkiyeti mahkeme kararı ile kurulmuş ise, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 303’üncü maddesi uyarınca kesin hüküm teşkil etmesi nedeniyle, arsa payının yanlışlığı nedeniyle dava açılamaz.[19]



Her ne kadar 5711 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikten sonra arsa paylarının belirlenmesi konusundaki sıkıntılar azaltılmış olsa da, 6306 sayılı Kanun hükümleri nedeniyle arsa payları KMK m3’e göre uygun biçimde paylaştırılmamış ise bina yıkılıp yeniden yapılacağı zaman kat malikleri mülkiyet hakları açısından büyük hak kayıplarına uğramaktadır. Böyle bir kayba uğramamak için mülkiyet hakkı sahiplerinin kat mülkiyetine ya da kat irtifakına geçişlerde arsa payı paylaşımlarına dikkat etmesi gerekmektedir. Ayrıca yeni bir daire sahibi olacak kişilerin de satıştan önce alacakları bağımsız bölümün arsa payına dikkat etmesinde yarar vardır.



Netice olarak binalardaki daire veya işyeri sahipleri; zamanında belirlenen arsa paylarının hatalı olarak belirlendiğini düşünüyorsa, haklı sebepleri varsa, koşulları uyuyorsa ve iyi niyetli iseler arsa payının düzeltilmesi davası açmaları gerekmektedir.





[1] Ortak yerlere arsa payı verilmez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 25.05.1968, E. 1697/1-32, K. 1968/319)



[2] “Arsa paylarının düzenlenmesi ve de bağımsız bölümlere özgülenmesi, kat maliki ya da kat irtifakı sahibinin, bağımsız bölümü ve de ana taşınmazın üzerindeki yasal hak ve sorumlulukları ile doğrudan bağlantılı olduğu için, büyük önem teşkil etmektedir.”Mahir Ersin GERMEÇ, “Kat Mülkiyeti Hukuku”, Seçkin Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara, 2011, s.69



[3] Maddenin değişikliğe uğramasına ilişkin 15 Şubat 2005 tarihli hükümet tasarısı gerekçesinde “madde ile kat mülkiyeti ve kat irtifakına konu olan bağımsız bölümlerin arsa paylarının tespiti, mülkiyet sahiplerinin kişisel beyanlarına bağlı olarak değil, proje müellifi olan uzmanlaşmış mimar veya mühendislerin teknik bilgilerine göre ve bağımsız bölümlerin konumları ile büyüklükleri esas alınarak hesaplanan değerleri ile orantılı olarak, projesinde tahsis edilen arsa paylarının açıkça gösterilmesi suretiyle, arsa paylarına dayalı hak kayıplarının önlenmesi ile kat mülkiyetine geçişte yazılı istem zorunluluğunun kaldırılması amaçlanmıştır” denmektedir.” Erkan Alpöğünç, Arsa Payı Kavramı, Önemi, Hesaplanması, Düzeltme Davası, TBB Dergisi 2010(89), s.495



[4] Germeç, a.g.e., s.69



[5] Germeç, a.g.e., s.69



[6] Germeç, a.g.e., s.69



[7] Alpöğünç, a.g.m., s.496



[8] T. Murat PULAK, “Açıklamalı, İçtihatlı, Örnekli, Notlu Kat Mülkiyeti Kanunu”, Adalet Yayınevi, 6. Baskı, Ankara 2011, s.56



[9] Erkan Alpöğünç, Arsa Payı Kavramı, Önemi, Hesaplanması, Düzeltme Davası, TBB Dergisi 2010 sayı 89



[10] Prof. Dr. Selahhattin Sulhi TEKİNAY, Kat Mülkiyeti ( Eşya Hukuku II/2) s. 98-99, Filiz Kitabevi



[11] Oğuzman, Seliçi, Oktay-Özdemir; eşya hukuku, syf;255



[12] Oğuzman, Seliçi, Oktay-Özdemir; eşya hukuku, syf;256



[13] Germeç, a.g.e., s.71



[14] Germeç, a.g.e., s.71



[15] HMK m.12; Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki; “(1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.”



[16] Prof. Dr. Selahattin Sulhi TEKİNAY, Kat Mülkiyeti ( Eşya Hukuku II/2) s.100, Filiz Kitabevi, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi T. 23.1.1989, E. 198/9902, K.1989/831 ( Yasa, 1989 Aralık, s. 1655).



[17] 3 Mart 2008 Tarihli 18. HD, 2007/9977 E., 2008/2872 K.



[18] 5 Şubat 2009 Tarihli 18. HD, 2008/10404 E., 2009/700, PULAK, a.g.e., s.54, 634 sayılı Kanun, m.3, f.2, cümle 1; “Kat mülkiyeti ve kat irtifakı, bu mülkiyete konu olan ana gayrimenkulün bağımsız bölümlerinden her birinin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleri ile oranlı olarak projesinde tahsis edilen arsa payının ortak mülkiyet esaslarına göre açıkça gösterilmesi suretiyle kurulur.”

Yargıtay’a Göre Boşanma Sebepleri

Yargıtaya göre boşanma sebepleri nelerdir? İşte bu yazımda bunlara ayrıntılı değineceğim. Yargıtay’ın boşanma sebepleri olarak saydığı ko...